e-ISSN 2147-2475
Volume : 7 Issue : 3 Year : 2024

Quick Search

Respiratory Case Reports - Respir Case Rep: 7 (3)
Volume: 7  Issue: 3 - October 2018
CASE REPORT
1.Changing Pulmonary Infiltrates in ABPA Misdiagnosed as Recurrent Pneumonia: A Case Report and Review of the Literature
Shital PATIL, Gajanan Gondhali
doi: 10.5505/respircase.2018.20082  Pages 134 - 139
Pnömoni, Hindistan gibi tropikal ülkelerde en sık görülen solunumsal problemdir. Allerjik bronkopulmoner aspergillozis (ABPA), pnömoni ve tüberküloz gibi solunumsal hastalıklar ile klinik ve radyolojik olarak karıştırıldığı için genellikle tanıda ve incelemelerde atlanmaktadır. ABPA, uzun süreli atopik astmalı hastalarda Aspergillus antijenine aşırı duyarlılık ile karakterize, aspergillus mantarına ait en iyi tanımlanmış bir tablodur. ABPA’nın hastaneye yatırılan astmatik hastaların %20’sinde ve tüm rinit olgularının %5’inde çeşitli klinik tablolarla ortaya çıktığı bildirilmiştir. Burada, öksürük, ateş, nefes darlığı gibi yakınmaları ile tekrarlayan pnömoni tanısı ile tedavi edilen, birkaç yıldır astım olduğu bilinen orta yaşlı erkek olgu sunulmuştur. Bu olguda, sonuçta ABPA olarak tanı konmuş ve sistemik steroid ve antifungal tedavi ile tam klinik ve radyolojik iyileşme sağlanmıştır.
Pneumonia is the most common respiratory problem in tropical countries like India. Allergic bronchopulmonary aspergillosis (ABPA) is routinely underdiagnosed and under evaluated as a result of clinical and radiological overlap with many other respiratory conditions, including pneumonia and tuberculosis. ABPA is the best-recognized manifestation of the fungus Aspergillus, associated with hypersensitivity to Aspergillus antigens in patients with longstanding atopic asthma. ABPA has been reported to occur in 20% of asthmatic patients admitted to hospitals and in 5% of all rhinitis cases, with varied clinical presentations. This report is a description of the case of a middle-aged male with known asthma for several years and constitutional symptoms, such as a cough, fever, and shortness of breath, who was diagnosed and treated for recurrent pneumonia. The case was eventually confirmed as ABPA, and a complete clinical and radiological response to medical treatment with antifungals and systemic corticosteroids was documented.

2.Persistent Tracheo-cutaneous Fistula: A Case Report
Rajalakshmi Rajagopalan, Rabeeh Parambil, Krithika Sappavoo, Bharat Shenbagaraj, Siva Ashish, Subramaniam Suriyan, Nagesh Nalini Jayanthi
doi: 10.5505/respircase.2018.50470  Pages 140 - 144
Persistan trakeo-kutanöz fistül veya persistan trakeal stoma, trakeostominin geç bir komplikasyonudur. Trakeokutanöz fistül, çocuklarda, kanül çıkarıldıktan sonra trakeostominin spontan kapanmasının başarısız olmasından dolayı yaygın olarak görülmektedir. Ancak yetişkinlerde, bu nispeten daha az yaygındır. Erken ve başarılı dekanülasyona rağmen akciğer tüberkülozu nedeniyle kalıcı trakeal stoma ile başvuran 38 yaşında bir erkek hastayı sunuyoruz.
Persistent tracheo-cutaneous fistula, or persistent tracheal stoma, is a potential late complication of a tracheostomy. It commonly occurs in children due to a failure of spontaneous closure after decannulation. In adults, however, this is relatively less common. Described is a case of a 38-year-old man who, despite undergoing early and successful decannulation, presented with a persistent tracheal stoma due to pulmonary tuberculosis.

3.A Rare Case of Diffuse Alveolar Hemorrhage Secondary to Lighter Gas Inhalation
Melike Yüksel Yavuz, Ceyda Anar, İbrahim Onur Alıcı, Filiz Güldaval, Nur Yücel, Melih Büyükşirin
doi: 10.5505/respircase.2018.94940  Pages 145 - 148
Diffüz alveolar hemoraji, etyolojisinde birçok nedenin olduğu, hemoptizi, anemi, diffüz akciğer infiltrasyonları ve solunum yetmezliği ile seyreden hayatı tehdit edici bir durumdur. İmmün dışı sebepler arasında toksik gaz inhalasyonu da vardır. Toksik gazlardan, toplumda uçucu madde soluyan kişiler arasında çakmak gazı adıyla da bilinen sıkıştırılmış bütan gazı, bunlardan biridir. Yirmi bir yaşında adliyede kâtiplik yapan erkek hasta hemoptizi ile başvurdu. Anamnez derinleştirildiğinde keyif amaçlı çakmak gazı soluduğu öğrenildi. Hastaya, etyolojisinde bu uçucu maddenin rol oynadığı diffüz alveolar hemoraji tanısı konuldu. Çakmak gazı inhalasyonunu terk ettikten sonra hemoptizi olmadı ve iki ay sonraki toraks bilgisayarlı tomografide tama yakın regresyon mevcuttu. Sosyoekonomik durum ayırt etmeden her hastaya madde kullanımı sorgulaması yapılmasının önemini vurgulayan bu olguyu sunmak istedik.
Diffuse alveolar hemorrhage is a life-threatening condition with a varied etiology and one which may be seen with hemoptysis, anemia, diffuse pulmonary infiltrates, or respiratory failure. Toxic gas inhalation is also among the non-immune causes of this disorder. Compressed butane gas, also referred to as lighter gas, is one example, and is a volatile substance inhaled by some individuals as a means to experience euphoria. A 21-year-old male patient, who was a clerk at the courthouse, was admitted with hemoptysis. A detailed history revealed experience breathing lighter gas for pleasure. The patient was diagnosed with diffuse alveolar hemorrhage, and it was concluded that this volatile substance played a role in the etiology of the condition. Hemoptysis was not observed after the patient discontinued lighter gas inhalation and near-total regression was observed in a thorax computed tomography image taken 2 months later. This report is presented to emphasize the importance of inquiring about substance use without regard for the socioeconomic status of the patient.

4.Pulmonary Leukaemic Infiltration in Patient with Chronic Lymphocytic Leukaemia
Figen Deveci, Gamze Kırkıl, Mutlu Kuluöztürk, İlknur Çalık, Önsel Öner
doi: 10.5505/respircase.2018.45712  Pages 149 - 153
Bir aydır nefes darlığı olan 70 yaşındaki bayan olgu, nefes darlığında artma yakınması ile acil servise başvurdu. Fizik muayenesinde bilateral aksiller lenfadenopati saptanan olgunun bir önceki yıl Kronik Lenfositik Lösemi (KLL) nedeniyle kemoterapi aldığı belirlendi. Bilgisayarlı toraks tomografisinde hipodens lezyon tespit edildi. Yapılan inceleme sonucunda KLL’nin akciğer tutulumu (Lenfositik infiltrasyon) saptanan olgu, az görülmesi nedeniyle literatür tartışması eşliğinde sunuldu.
A 70-year-old woman who had experienced progressive dyspnea for 1 month was admitted to the emergency department. A physical examination revealed bilateral axillary lymphadenopathy and it was determined that she had undergone chemotherapy due to chronic lymphocytic leukemia (CLL) in the previous year. A hypodense lesion was observed on a thorax computed tomography image. The result of the investigation was a determination of pulmonary involvement (lymphocytic infiltration) of CLL. The case is presented in the context of a literature discussion due to the low incidence.

5.Paclitaxel Associated Lung Toxicity in a Patient with Invasive Urothelial Carcinoma
Merve Erçelik, Özlem Ataoğlu, Pınar Yıldız Gülhan, Fuat Aytekin, Mehmet Fatih Elverişli, Onur Eşbah, Ege Güleç Balbay
doi: 10.5505/respircase.2018.15013  Pages 154 - 157
Paklitaksel, mikrotübül hiperstabilizasyon yoluyla mitotik duraklamayı başlatan bir anti-kanser ilacı olup hidrofobikliği ve hücresel seçiciliği olmaması nedeniyle yan etkilere neden olmaktadır. Yetmiş bir yaşında erkek hasta göğüs hastalıkları polikliniğine 2 haftadır olan nefes darlığı şikâyeti ile başvurdu. Kasım 2016 ‘da mesane kaynaklı invazif ürotelyal mesane karsinom tanısı alan hasta 2 kür Paklitaksel tedavisi almıştı. Hastanın posteroanterior akciğer grafisinde bilateral periferik infiltrasyonları mevcuttu. Yüksek Rezolüsyonlu Bilgisayarlı Tomografide her iki akciğerde sağda daha belirgin olmak üzere periferal-subplevral interlobüler septal kalınlaşmalar, retiküler dansiteler, buzlu cam yoğunluk alanları, periferal yamasal fokal konsolide alanlar izlendi. Özellikle her iki alt lob posterobazal segmentlerde periferal yerleşimli traksiyon bronşektaziler izlendi. Bronş lavajında; hiperplastik rezerv hücreler, makrofajlar, bakteri kümeleri, PNL izlendi, atipik hücre gözlenmedi. Hastada mevcut bulgularla Paklitaksel toksisitesi düşünüldü, kemoterapisi sonlandırıldı ve metilprednizolon tedavisi başlandı. Metilprednizolon tedavisinin birinci ayında kontrol akciğer grafisinde regresyon izlendi. Paklitaksel’e bağlı akciğer toksisitesisinin nadir görülmesi nedeniyle bu olguyu sunduk.
Paclitaxel is an anti-cancer drug that induces mitotic arrest via microtubule hyperstabilization, but which also causes side effects due to its hydrophobicity and cellular promiscuity. A 71-year-old male patient presented at the polyclinic with dyspnea present for 2 weeks. In November 2016, the patient had been diagnosed with bladder-derived invasive urothelial bladder carcinoma and received 2 cycles of paclitaxel therapy. High-resolution computed tomography revealed peripheral-subpleural interlobular septal thickening, reticular densities, ground-glass density areas, and peripheral focal consolidation in both lungs, particularly on the right. Peripheral traction bronchiectasis was also observed, especially in the posterobasal segments of both lower lobes. Bronchial lavage revealed hyperplastic reserve cells, macrophages, bacterial clusters, and polymorphonuclear leukocytes, but no atypical cell were observed. The infection was ruled out. Chemotherapy was terminated and methylprednisolone (0.75 mg/kg) was initiated. Regression was observed in a control posteroanterior chest graphy after 1 month of steroid therapy. This case was presented because lung toxicity due to paclitaxel is rare.

6.Sulfasalazine Induced Eosinophilic Pneumonia
Selma Aydoğan Eroğlu, Hakan Günen, Halil İbrahim Yakar, Dildar Duman
doi: 10.5505/respircase.2018.93764  Pages 158 - 161
Eozinofilik akciğer hastalıkları, artmış kan veya doku eozinofilisi ile birlikte seyreden hastalıkların oluşturduğu geniş bir gruptur. İlaca bağlı eozinofilik pnömoni, pulmoner infiltratlarla birlikte kan veya doku eozinofilisiyle seyreden bir durumdur. Yirmi sekiz yaşında kadın hasta, 3 haftadan beri başlayan ateş, üşüme ve öksürük şikâyetiyle polikliniğimize başvurdu. Daha önce pnömoni tanısıyla 15 gün antibiyoterapi almış ve şikâyetlerinde değişiklik olmamıştı. Özgeçmişinde sacroileit nedeniyle sülfasalazin kullanımı mevcuttu. Romatoloji tarafından tetkik edilip başka bir sistemik hastalık saptanmamıştı. Akciğer grafisinde bilateral periferik subplevral opasiteler, kan sayımında lökositozu ve eozinofilisi mevcuttu. Toraks bilgisayarlı tomografide bilateral periferik buzlu cam dansitesinde opasiteler, septal kalınlaşmalar ve retiküler dansiteler saptandı. Eozinofilisi olması, antibiyoterapiye yanıt vermemesi, başka sistemik hastalığı olmaması nedeniyle bulgularının sülfasalazin kullanımına bağlı olabileceği düşünüldü. Sülfasalazin kesilip prednizolon tedavisi başlanıldı. Hastanın semptomları dramatik bir şekilde düzeldi. Kan tablosu düzeldi. Radyolojik olarak tam regresyon izlendi. Olgumuz sülfasalazin kullanımına bağlı gelişen eozinofilik pnömoni tablosudur. İlaç öyküsünün her pulmoner değerlendirmede dikkatle ele alınması önemlidir.
Eosinophilic lung disease encompasses a large group of diseases caused by increased blood or tissue eosinophilia. Eosinophilic pneumonia due to prescription drug use is a condition in which pulmonary infiltrates with blood or tissue eosinophilia are seen. A 28-year-old female patient admitted to the outpatient clinic with complaints of fever, chills, and a cough of 3 weeks duration. She had been taking antibiotics for 15 days with a diagnosis of pneumonia, but her complaints did not change. Her history revealed the use of sulfasalazine due to sacroiliitis. A rheumatology examination detected no other rheumatic disease. A posteroanterior chest X-ray showed bilateral peripheral opacities. A peripheral blood count revealed leukocytosis and eosinophilia. A thoracic computed tomography image revealed bilateral peripheral ground glass opacities, septal thickening, and reticular densities. Based on the findings of eosinophilia, no response to antibiotics, and no other systemic disease, it was considered that the condition might be related to the use of sulfasalazine. Sulfasalazine was discontinued and prednisolone therapy was started. The patient's symptoms improved dramatically, and the abnormal blood values returned to normal. Radiologically, complete regression was observed. This was a case of eosinophilic pneumonia due to the use of sulfasalazine. It is important that drug history is handled carefully in every pulmonary evaluation.

7.Sertraline Related Pulmonary Disease
Fatih Uzer, Aliye Candan Öğüş
doi: 10.5505/respircase.2018.49344  Pages 162 - 165
İnterstisyel akciğer hastalıklarının % 2,5-3’ünün ilaçlarla ilişkili olarak ortaya çıktığı bildirilmektedir. İlaçlar, solunum sisteminin tüm komponentlerinde, yan etkileri gösterebilmektedirler. Altmış sekiz yaşında kadın hasta 2 haftadır olan öksürük ve ateş yakınmaları ile solunum hastalıkları polikliniğine başvurdu. Fizik muayenesinde, solunum sisteminde bilateral alt zonlarda raller duyuldu. Özgeçmişinde depresyon nedeniyle sertralin kullanma öyküsü vardı. Yapılan klinik değerlendirme, radyolojik görüntüleme ve laboratuvar neticelerin sonunda hastaya ilaçlara bağlı interstisyel akciğer hastalığı tanısı kondu. İlaçlara bağlı interstisyel akciğer hastalıkları nadir görüldüğünden literatüre katkı sağlamak amacıyla olguyu sunuyoruz.
It has been reported that 2.5% to 3% of interstitial lung diseases are related to prescription drugs. Drugs can demonstrate side effects in all components of the respiratory system. A 68-year-old woman was admitted to the department of respiratory diseases with a history of a cough and fever present for 2 weeks. A physical examination revealed crackles in the bilateral lower zones of the respiratory system. She had a history of using sertraline for depression. Based on the results of the clinical evaluation, radiological imaging, and laboratory findings, the patient was diagnosed with interstitial pulmonary disease emerging as a side effect of prescription drug use. As drug-related interstitial lung disease is rare, this case is presented as a contribution to the literature.

8.Factor VII Deficiency as a Rare Cause of Pulmonary Thromboembolism
Fatih Uzer, Tülay Özdemir
doi: 10.5505/respircase.2018.30085  Pages 166 - 168
Kalıtsal faktör VII eksikliği, nadir görülmesine rağmen, kalıtsal faktör eksiklikleri içinde en fazla otozomal resesif geçiş gösteren bir hastalıktır. Asemptomatik olabildiği gibi, çoğunlukla mukoza kanaması, eklem ve kas içi kanama, intrakraniyal kanama gibi kanama diatezi bulguları ile seyredebilir. Öte yandan çok ender olarak bu hastalarda arteriyel veya venöz tromboz bildirilmiştir. Kliniğimizde pulmoner tromboemboli tanısı alan bir kalıtsal faktör VII eksikliği tanılı olguyu sunuyoruz.
Hereditary factor VII deficiency is rare recessive autosomal disorder. It may be asymptomatic and typically presents with signs of bleeding diathesis, such as mucosal bleeding, joint and muscle hemorrhage, or intracranial hemorrhage; arterial and venous thrombosis is rare in the literature. Presently described is a case of a patient who had hereditary factor VII deficiency diagnosed with pulmonary thromboembolism.

9.Congenital Lobar Emphysema: Report of Two Cases
Fatih Meteroğlu, Atalay Şahin, Menduh Oruç
doi: 10.5505/respircase.2018.33154  Pages 169 - 172
Konjenital lober amfizem; akciğerin bir veya daha fazla lobunun hiperekspansiyonu, bunun çevredeki normal akciğer dokusuna basısı ve mediastinal kayma ile karakterli bir respiratuvar distres nedenidir. Yeni doğan döneminde solunum sıkıntısına yol açmakla birlikte, ender olarak semptomların ortaya çıkışı altıncı aya kadar gecikebilir. Nadir görülen bir hastalıktır. Spontan pnömotoraks ile karıştırılması ve ciddi olgularda uygulanan acil cerrahi müdahale ile klinik tablonun dramatik olarak düzelmesi nedeniyle önem taşımaktadır. Kliniğimizde solunum sıkıntısı, sık sık enfeksiyon nedeniyle medikal tedavi alan 4 ve 27 aylık iki erkek olgu yatırıldı. Her iki olguya da lober amfizem nedeniyle sol üst lobektomi yapıldı. Cerrahi işlem sonrası takiplerinde genel durumlarında ve solunum düzeylerinde ciddi düzelmeler olan iki olguyu sunmayı amaçladık.
Congenital lobar emphysema is a cause of respiratory distress characterized by hyperexpansion of 1 or more lobes of the lung, compression onto the ipsilateral or contralateral functional pulmonary parenchymas, and a resultant mediastinal shift. The onset of symptoms may be delayed until the age of 6 months, although the disease causes dyspnea in newborns or infancy. It is a rarely seen disease. Awareness is important due to confusion with pneumothorax and the possibility of considerable clinical improvement with early surgical intervention, even in severe cases. Two male patients with failed conservative treatment, 4 and 27 months of age, were hospitalized in this clinic because of respiratory distress and repeated infections. A left upper lobectomy was performed due to lobar emphysema in both patients. The goal of this report was to present the improvement in respiratory function and general condition of 2 patients observed after surgical management.

LETTER TO EDITOR
10.Rosai-Dorfman Disease with Involvement of the Lungs
Esra Karakuş, Ayşe Selcen Oğuz Erdoğan, Derya Özyörük, Gülşah Bayram
doi: 10.5505/respircase.2018.26879  Pages 173 - 174
Abstract |Full Text PDF

AUTHOR INDEX
11.Author Index

Pages 175 - 176
Abstract |Full Text PDF

REVIEWER INDEX
12.Reviewer Index

Page 177
Abstract |Full Text PDF

LookUs & Online Makale