e-ISSN 2147-2475
Cilt : 13 Sayı : 1 Yıl : 2024

Hızlı Arama

RESPIRATORY CASE REPORTS - Respir Case Rep: 13 (1)
Cilt: 13  Sayı: 1 - Şubat 2024
OLGU SUNUMU
1.
Bronkoplevral Fistülün Watanabe Tıkaçları ile Tedavisi
Treatment of Bronchopleural Fistula with Watanabe Spigots
Julia Fattore, David Ngo, Bruce French, Sultana Syeda, Jonathan Williamson
doi: 10.5505/respircase.2024.26986  Sayfalar 1 - 5
Bronkoplevral fistül (BPF), nekrotizan pnömoninin bilinen bir komplikasyonudur. BPF için ilk tedavi, plevral drenaj ve antimikrobiyal tedaviyi içerir. Cerrahi tedaviler konservatif tedavinin başarısız olduğu durumlarda kullanılmaktadır. Daha az invazif bir alternatif tedavi seçeneği olan endobronşiyal tıkaçlar fistülün problematik bronş düzeyinde oklüzyonunu sağlamak amaçlı kullanılabilmektedir. Bu olgu sunumunda MRSa pnömonisine sekonder gelişen ve plevral drenaj ve antimikrobiyal tedaviye rağmen devam eden sağ alt lob bronkoplevral fistülü olan 44 yaşında bir kadını sunuyoruz. İki bronş segmenti spigot ile oklüde edilerek, hastada klinik ve laboratuvar düzelme ile birlikte plevral boşluğun boyutunda önemli ölçüde bir azalma sağlandı. Bu yöntem iyileşmeyen bronkofistüllerin tedavisi için alternatif, uygun maliyetli ve minimal invazif bir yaklaşım olabilir.
Bronchopleural fistula (BPF) is a known complication of necrotizing pneumonia that is treated primarily with pleural drainage and antimicrobial therapy, while surgical treatments are generally reserved for those who do not respond to conservative management. Endobronchial spigots – a potentially less invasive approach to the treatment of bronchial occlusion – can be utilized when the culprit bronchi can be isolated and successfully blocked. We describe here the case of a 44-year-old female with a persistent right lower lobe bronchopleural fistula complicating necrotizing MRSa pneumonia, despite pleural drainage and directed antimicrobial therapy. The use of an endobronchial spigot for the bronchial occlusion of two bronchopulmonary segments led to an immediate reduction in the size of a large pleural cavity, contributing to significant symptomatic and biochemical improvement. The treatment can thus be considered an alternate cost-effective minimally invasive approach to the management of non-resolving bronchopleural fistula.

2.
Tek Seçenek Cerrahi mi? Rijid Bronkoskopi ile Çıkarılan Endobronşiyal Leiyomyom
Is Surgery a Must? A Case of Endobronchial Leiomyoma Removed via Rigid Bronchoscopy
Aytekin İdikut, Gamze Göktaş, Oğuz Karcıoğlu, Ziya Toros Selçuk
doi: 10.5505/respircase.2024.02223  Sayfalar 6 - 8
Akciğer leiyomyomu oldukça nadir görülen ve genellikle uterusta leiyomyom veya miyomektomi öyküsü olan kadınlarda bronşa metastaz sonucu görülen benign lezyonlardır. Primer pulmoner leiyomyom, metastatik olana göre daha nadir görülmek ile beraber, öksürük ve nefes darlığı gibi şikayetler olması üzerine ya da insidental olarak akciğer görüntülemelerinde saptanabilmektedir. Lezyonun yapısı ve bronş mukozası ile ilişkisi, tedavi seçeneğinin belirlenmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Rijid bronkoskopi ile elektrokoterizasyon gibi endobronşiyal yöntemler kullanılması, daha az invazif olması nedeni ile cerrahiye üstünlük sağlayabilmektedir.
Pulmonary leiomyoma is a very rare benign lesion that usually develops as a result of bronchial metastasis in women with a history of uterine leiomyoma or myomectomy. Although primary pulmonary leiomyomas are less common than the metastatic forms, they can be detected incidentally or when complaints such as cough and dyspnea are present. The structure of the lesion and its relationship with the bronchial mucosa play an important role in the determination of the treatment option. Endobronchial methods such as rigid bronchoscopy and electrocauterization may be superior to surgery as they are less invasive.

3.
Bronkoskopi Sonrası Tek Taraflı Hemotimpanum: Olgu Sunumu ve Literatürün Gözden Geçirilmesi
Unilateral Hemotympanum after Bronchoscopy: A Case Report and Review of the Literature
Dorina Esendağlı, Polina Nezalzova
doi: 10.5505/respircase.2024.17037  Sayfalar 9 - 12
Orta kulakta kan varlığını ifade eden hemotimpanum, genellikle hava yollarında tanısal veya terapötik müdahaleler için yapılan bronkoskopi prosedürünün çok nadir bir komplikasyonudur. Bu yazıda ateş, hemoptizi ve sırt ağrısı ile başvuran ve akciğerin sağ orta lobunda kitle saptanan 45 yaşında bir erkek hasta sunulmuştur. Tanı amaçlı yapılan bronkoskopi işlemi sırasında hastada orta kulak basıncını artırabilecek aşırı öksürük vardı ve ilginç bir şekilde kulak yolundan kanama ile fark edilen sadece sağ kulak hemotimpanumu meydana geldi. Geçmişinde miringotomi girişiminin öyküsü olması, hakkında çok fazla şey bilinmeyen bir komplikasyona katkıda bulunan başka bir risk faktörü olabilir. Bu nadir komplikasyona dikkat çekiyoruz ve altta yatan patofizyoloji için ek risk faktörleri olabileceği ve ortaya çıkmaması için daha iyi öksürük baskılayıcı stratejilere ihtiyaç olduğunu öne sürüyoruz.
Hemotympanum, referring to the presence of blood in the middle ear, is an unusual complication of bronchoscopy procedures usually performed on the airways for diagnostic or therapeutic purposes. We present here a report of a 45-year-old male who presented with fever, hemoptysis and back pain in whom a mass was detected in the right middle lobe of the lung. During a bronchoscopy procedure performed for diagnostic purposes, the patient had an excessive coughing episode that may have increased middle ear pressure, leading to hemotympanum only in the right ear, evidenced by bleeding from the ear canal. The patient had a past history of myringotomy, which may have contributed to this complication, about which little is known. We draw attention to this rare complication and propose additional risk factors for the underlying pathophysiology, and stress the need for better cough suppressor strategies to avoid occurrence.

4.
Küçük Ölçekli bir İşletmede Kümelenme. Pnömokonyoz Tanısı: Yazı mı Tura mı?
Clustering in a Small Business. Diagnosis of Pneumoconiosis: Heads or Tails?
Merve Demirci Atik
doi: 10.5505/respircase.2024.24993  Sayfalar 13 - 19
Meslek hastalıkları ve iş kazaları, iş sağlığı ve güvenliğinin (İSG) ardıl göstergeleridir. Belli alanlardaki kümelenmeler, İSG politikalarının bu noktalarda başarısız olduğunu göstermektedir. Meslek hastalıkları polikliniğine başvuran pnömokonyoz olguları arasında aynı refrakter beton fabrikasında bir kümelenme tespit edildi. Bu küçük ölçekli işletmede (KÖİ) çalışan toplam 22 mavi yakalı çalışanın 12'si (%54,5) pnömokonyoz tanısıyla takip ediliyordu. Bu KÖİ'de ilk olgu 2017 yılında tespit edilmiş ve iş yeri denetimlerinin ardından düzenli sağlık gözetimi başlatılmıştı. Maruz kalım süresi 4-22 yıl arasında değişmekle birlikte ortalama 8,5 yıldı. İzlemde (ortalama 3,5 yıl) her 3 olgudan 2'sinde progresyon saptandı. Özetle, bu işletmedeki mavi yakalı çalışanların pnömokonyoz olma olasılığı, işe başladıkları gün havaya attıkları paranın yazı ya da tura gelme olasılığından daha yüksekti. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde KÖİ'lerde İSG açısından daha ciddi sorunlar yaşanmaktadır.
Occupational diseases and accidents are lagging indicators of occupational health and safety (OHS), and clustering in certain areas suggests that OHS policies have failed in this regard. A cluster of pneumoconiosis cases employed at a refractory concrete factory was noted among those admitted to an occupational disease clinic, with 12 of the total 22 blue-collar workers (54.5%) employed by the small-scale enterprise (SSE) being followed up with a diagnosis of pneumoconiosis. The first case in the SSE was detected in 2017 and regular health audits were initiated following workplace inspections. The median exposure time was 8.5 years, with a range of 4–22 years. During follow-up, one-third of the cases progressed (median 3.5 years). To summarize, the probability of a blue-collar worker in the SSE developing pneumoconiosis is greater than the chance of a coin landing on either heads or tails when they first start their job. Workers in developing countries in particular are more prone to problems related to OHS, particularly in SSEs

5.
İleri Retroviral Hastasında Akciğer Tümörünü Taklit Eden Pulmoner Mukormikozis
Pulmonary Mucormycosis Mimicking a Lung Tumor in a Patient with Advanced Retroviral Disease
Shuk Ching Chai, Khai Lip Ng, Nai Chien Huan, Wee Fu Gan, Diyana Abdullah, Kasuma Mohamed Nordin
doi: 10.5505/respircase.2024.54154  Sayfalar 20 - 24
Pulmoner mukormikozis nadir bir hastalık olmakla birlikte immunsuprese hasta sayısının artması ile birlikte görülme sıklığı beklenilenden fazla olabilmektedir. Bu olgu sunumunda, öksürük ve nefes darlığı şikayetleri ile acil servise başvuran akut solunum yetmezliği nedeniyle entübe edilen ilerlemiş retroviral hastalığı olan bir erkek olgu sunuldu. Toraks bilgisayarlı tomografisinde sağ ana bronşta total oklüzyona yol açan endobronşial lezyon ile birlikte sağ apikal pnömotoraks mevcuttu. Fleksibl bronkoskopide tomografi ile uyumlu olarak sağ ana bronşu tamamen tıkayan endobronşiyal lezyon izlendi. Bronkoskopik biyopsi histopatolojik incelemesinde mukormikozis ile uyumlu mantar cisimcikleri görüldü. Posakonazol ile tedavi edilen hastada klinik ve radyolojik olarak tam iyileşme görüldü.
Pulmonary mucormycosis is a relatively rare disease that may become more common with the increasing number of immunocompromised patients. The male case presented here, with advanced retroviral disease, presented with persistent cough and acute respiratory distress. A chest radiograph and computed tomography (CT) of the thorax revealed a right apical pneumothorax and a mass in the right main bronchus. Flexible bronchoscopy revealed an endobronchial mass, occluded entirely the right main bronchus. Histopathological examinations of multiple biopsies revealed fungal bodies suggestive of mucormycosis. The patient was treated with Posaconazole, leading to a complete clinical and radiological cure.

6.
Diyaliz Kateterine Bağlı Septik Pulmoner Emboli
Septic Pulmonary Embolism Due to Dialysis Catheter
Mücahit Güleç, Muhammed İnanç, Ahmet Cemal Pazarlı, Handan İnonu Köseoğlu, Halil Ibrahim Yakar, Gökhan Aykun
doi: 10.5505/respircase.2024.60251  Sayfalar 25 - 28
Septik pulmoner emboli herhangi bir enfeksiyon odağına ikincil olarak gelişen akciğer infiltrasyonları, ateş, göğüs ağrısı, öksürük gibi non spesifik akciğer semptomları ile karakterize bir hastalıktır. Konjenital kalp hastalığı, IV ilaç kullanımı, uzun süreli katater kullanımı gibi predispozan durumlarda, mikroorganizmaları içeren koagüle kanın sağ kalpten hematojen yolla akciğerlere yayılımı ile infarkt ve abse formasyonları oluşturmasıyla karakterize klinik bir tablodur. Diyaliz katater uygulamasına sekonder gelişen bir septik pulmoner emboli olgusu sunulmuştur.
A septic pulmonary embolism develops with non-specific pulmonary symptoms, including pulmonary infiltrations, fever, chest pain and cough as a secondary effect of any infectious focus, leading to the hematogenous spread of coagulated blood containing microorganisms from the right heart to the lungs. The condition can lead to the formation of infarctions and abscesses in patients with such predisposing conditions as congenital heart disease, intravenous drug use and long-term catheter use. We present here a case of septic pulmonary embolism resulting from the use of a dialysis catheter.

7.
Dosetaksel ve Paklitakselin Neden Olduğu Diffüz Parankimal Akciğer Hastalığı: İki Olgu Sunumu
Assessment of Docetaxel- and Paclitaxel-Related Diffuse Parenchymal Lung Disease: Two Case Reports
Gulcin Yilmaz, Hikmet Çoban, Mustafa Çolak, Merve Yumrukuz Şenel, Fuat Erel, Nurhan Sarioglu
doi: 10.5505/respircase.2024.87369  Sayfalar 29 - 33
Dosetaksel ve paklitaksel (taksan grubu) kullanımına bağlı olarak literatürde, hipersensitivite pnömonisi, intersitisyel pnömoni ve organize pnömoni geliştiği bildirilmiştir. Bu grup hastalıklar diffüz parankimal akciğer hastalıkları içinde ele alınmakta olup bu hastalıklar arasında klinik ve radyolojik olarak geçişkenlik olabilmektedir. Taksan grubu tedavisine sekonder gelişen diffüz parankimal akciğer hastalıkları nadir görülür fakat ciddi ölümcül sonuçları olmaktadır. Tanıda gecikme ve geç tedaviye başlama kötü prognoza neden olmaktadır. Akciğer tutulumu olduğu anda ilaç tedavisi kesilmeli ve kortikosteroid tedavi başlanmalıdır. Bu yazıda, iki farklı olgu ile taksol kullanımına bağlı gelişen diffüz parankimal akciğer toksisitesi literatür bilgileri eşliğinde sunulmuştur.
Previous studies have reported the development of hypersensitivity pneumonia, interstitial pneumonia and organized pneumonia, two parenchymal lung diseases that are clinically and radiologically interchangeable, secondary to docetaxel and paclitaxel (Taxane) use. Parenchymal lung diseases secondary to docetaxel treatment are rare, but may have serious and even fatal consequences, and any delay in diagnosis and treatment can result in a poor prognosis. Docetaxel treatment should be discontinued and corticosteroid therapy should be initiated as soon as lung involvement becomes a concern. We present here two different cases who developed diffuse parenchymal lung toxicity associated with Taxane use, considering the information in literature.

8.
İlaçlara Bağlı Olarak Gelişen Diffüz Alveoler Hemoraji: İki Olgu Sunumu
Diffuse Alveolar Hemorrhage Due to Drugs: Two Case Reports
Sümeyra Kaplan, Ceyda Anar, Muzaffer Turan, Bunyamin Sertogullarindan
doi: 10.5505/respircase.2024.93823  Sayfalar 34 - 38
Antikoagülan olarak inhale anestezik sevofluran ve varfarin kullanımına bağlı yaygın alveoler kanama (DAH) gelişen iki olguyu sunmayı amaçladık. Hastanın ilki apandisit nedeniyle genel cerrahiye başvuran 32 yaşında bir erkekti. Ameliyat sonunda ani hipoksemi ve kanama tespit edildi. Akciğer grafisinde bilateral diffüz alveoler infiltratlar görüldü. Postoperatif dönemde serum hemoglobin seviyesinde düşüş gözlendi. Beşinci günde hipoksemi düzeldi ve akciğer grafisinde alveolar infiltratlar kayboldu. İkinci olgumuzda atriyal fibrilasyon nedeniyle coumadin kullanılmış olup, acil servise hemoptizi şikayeti ile başvuran hastanın INR değeri 12.6 idi. Hastaya intramusküler K vitamini verildi. Beşinci günde radyolojik olarak akciğer infiltratlarında gerileme gözlendi. Her iki ilaca bağlı DAH yaygın olmasa da erken tanı ve tedavi hayat kurtarıcı olabilir.
We present here two cases who developed diffuse alveolar hemorrhage (DAH) after using inhaled anesthetic sevoflurane and warfarin as an anticoagulant. The first patient was a 32-year-old male who underwent general surgery for appendicitis, and who developed sudden hypoxemia and bleeding at the end of the operation. Bilateral diffuse alveolar infiltrates were identified on chest X-ray, and decreased serum hemoglobin in the postoperative period. The hypoxemia resolved on the fifth day, and alveolar infiltrates disappeared from the chest X-ray. The second case was prescribed Coumadin for the treatment of atrial fibrillation and was found to have an INR value of 12.6 upon presentation to the emergency department with a complaint of hemoptysis. The patient was administered intramuscular vitamin K, and the pulmonary infiltrates were noted to have regressed radiologically on the fifth day. Although DAH is rare with both drugs, early diagnosis and treatment can be lifesaving.

9.
İnguinal Lenf Nodu Tutulumu ile Seyreden Pulmoner Langerhans Hücreli Histiyositoz: Olgu Sunumu
Pulmonary Langerhans Cell Histiocytosis Proceeding with Inguinal Lymph Node Infiltration: A Case Report
Cem Açar, Ülkü Aka Aktürk, Serda Kanbur Metin
doi: 10.5505/respircase.2024.34735  Sayfalar 39 - 44
Langerhans hücreli histiyositoz (LHH); CD1a/S100/Langerin proteinlerine sahip dendritik hücrelerin klonal neoplastik çoğalması ile karakterize miyeloproliferatif bir hastalıktır. LHH gelişiminde; bozulmuş miyeloid hücre diferansiasyonuna yol açan, hücre sinyalizasyonunda rol alan MAP kinaz yolağında uygunsuz aktivasyona neden olan BRAF V600E mutasyonu rol almaktadır. Hastalığın erişkin yaş grubundaki insidansı milyonda 2 olarak bildirilmiştir. LHH, çoğu organı etkilemekle birlikte kemik en sık tutulum yeridir. Akciğer, cilt, merkezi sinir sistemi tutulumları görülebilmektedir. İzole akciğer tutulumu (pulmoner LHH) çoğunlukla 20-40 yaş arası genç erişkenlerde görülmektedir ve %90'ından fazlasında sigara öyküsü bulunmaktadır. Bu olgu sunumunda radyolojik olarak her iki akciğerde mikronodüler infiltrasyonlar ile başvuran bir bir pulmoner LHH olgusu ve klinik-radyolojik takibindeki süreçten bahsedilmiştir.
Langerhans cell histiocytosis (LCH) is a myeloproliferative disorder characterized by the clonal neoplastic proliferation of dentritic cells containing CD1a/S100/Langerin proteins. The BRAF V600E mutation causes hyperactivation in the MAPK pathway, and plays a role in misguided myeloid cell differentiation in LCH development. The incidence of the disease in the adult population is 2/1 million. Multi-organ involvement can be seen, although bone involvement is the most common site, and lung, skin and central nervous system involvement can also be seen. Isolated pulmonary involvement (pulmonary LCH) occurs between the ages of 20 and 40 years in adults, and more than 90% of cases are heavy smokers. We present here a case of pulmonary LCH identified with a bilateral micronodular infiltration on chest radiograph with details of clinical-radiological follow-ups.

10.
Bilateral Pulmoner Arter Anevrizmasi ile Seyreden Behçet Olgusu
A Case of Behcet's Disease with Bilateral Pulmonary Artery Aneurysm
Şehmus Işık, Tarık Kılıç, Hadice Selimoğlu Şen
doi: 10.5505/respircase.2024.71224  Sayfalar 45 - 47
Behçet Hastalığı, tekrarlayan ağrılı oral ülserler ile karakterize ve küçük, orta, büyük çaplı damarları tutan otoinflamatuar bir hastalıktır. Patogenezi net olarak bilinmemekle birlikte, T hücrelerin antijenlere karşı aşırı duyarlılığı patogenezde önemli rol oynamaktadır. T hücrelerinin aşırı aktivasyonu, IFN-gama ve TNF-alfa gibi proinflamatuvar sitokinlerin miktarında artışa yol açar. Bu sitokinler de Behçet Hastalığındaki semptomlardan sorumludur. Başlıca klinik tutulumlar mukozal lezyonları, cilt lezyonları ve oküler lezyonlardır. Minör tutulumlar ise eklem tutulumu, nörolojik tutulum, gastrointestinal tutulum, vasküler tutulum ve pulmoner tutulumdur. Vasküler tutulum ve pulmoner tutulum en nadir ancak en mortal seyreden klinik prezentasyonlardandır. Bilateral pulmoner arter anevrizması literatürde nadir görüldüğünden olgumuz sunulmuştur.
Behçet's disease is an autoinflammatory disease characterized by recurrent painful oral ulcers with small, medium and large diameter vessel involvement. Although the pathogenesis is not clearly understood, the hypersensitivity of T-cells to antigens is known to play an important role. The hyperactivation of T-cells leads to an increase in such proinflammatory cytokines as IFN-gamma and TNF-alpha, which are responsible for the symptoms of Behçet's disease. The primary clinical concerns are mucosa, skin and ocular lesions, while minor concerns are joint, neurological, gastrointestinal, vascular and pulmonary anomalies. Vascular involvement and pulmonary involvement, while rare, are the prominent clinical presentations. We present this case to literature as a rare example of bilateral pulmonary artery aneurysms.

11.
Boğulmaya Bağlı Kardiyojenik Olmayan Akciğer Ödeminin Tanısında POCUS'un Faydası: Olgu Sunumu
Utility of POCUS in the Diagnosis of Drowning-related Noncardiogenic Pulmonary Edema: A Case Report
İsmail Erkan Aydın, Nalan Kozaci
doi: 10.5505/respircase.2024.15679  Sayfalar 48 - 52
Boğulma sonucu, nonkardiyojenik pulmoner ödem, akut solunum sıkıntısı sendromu ve pnömoni gibi solunum komplikasyonları sıklıkla görülmektedir. Denizde boğulma sonucu kardiyopulmoner arrest olarak acil servise getirilen 37 yaşındaki erkek hastanın özgeçmişinde ek hastalık yoktu. Kardiyopulmoner resüsitasyonun 12. dakikasında spontan dolaşım geri döndü. Yatak başı yapılan nokta bakım ultrasonunda (POCUS) sağ akciğer 2. 3. 4. 5. 6 zonda ve sol akciğerde 3. 4. 5. 6. zonda ağırlıklı olmak üzere multiple ve confluent B çizgileri, plevral çizgide düzensizlik, A çizgilerinde kaybolma, subplevral hypoecoik alan görüldü. POCUS bulgularına göre ventilatör modu ve ayarları düzenlendi. POCUS acil servislerde, boğulmaya bağlı nonkardiyojenik pulmoner ödemin tanısında ve bu hastaların yönetiminde güvenle kullanılabilir.
Respiratory complications such as noncardiogenic pulmonary edema, acute respiratory distress syndrome and pneumonia are frequently seen in drowning. No additional disease was noted in the history of a 37-year-old male patient who was brought to the emergency department with cardiopulmonary arrest after drowning at sea. Spontaneous circulation returned following 12 minutes of cardiopulmonary resuscitation. Bedside point-of-care ultrasound (POCUS) revealed multiple and confluent B lines, an irregularity on the pleural line, disappearance in the A-lines, and subpleural hypoechoic areas predominantly in the 2nd, 3rd, 4th and 6th zones of the right lung and the 3rd, 4th and 6th zones of the left lung. The ventilator mode and settings were adjusted according to the POCUS findings, being a safe option in emergency departments for the diagnosis of noncardiogenic pulmonary edema due to drowning and for the management of such patients.

12.
Epiteloid Tip Malign Plevral Mezotelyoma'nın Nadir Prezentasyonu: Tekrarlayan Pnömotoraks
Rare Manifestation of Epithelioid Type Malignant Pleural Mesothelioma: Recurrent Pneumothorax
Irmak Akarsu, Elgun Valiyev, Tuğba Körpeoğlu, Şevki Mustafa Demiröz, Nalan Akyürek
doi: 10.5505/respircase.2024.82957  Sayfalar 53 - 57
Malign plevral mezotelyoma (MPM), yılda yaklaşık 20.000 ölüme neden olan nadir ve agresif bir tümördür. En sık görülen semptomlar göğüs ağrısı, nefes darlığı, öksürük ve kilo kaybıdır. Radyolojik incelemeler genellikle plevral kalınlaşma ve plevral efüzyonu ortaya koyar ancak hastalık nadiren spontan pnömotoraks veya hidropnömotoraksla da ortaya çıkabilir. Bu olgu sunumunda tekrarlayan pnömotoraks atakları ve uzamış hava kaçağı olan 57 yaşındaki erkek hastada video torakoskopik (VATS) inceleme ve biyopsi ile tanı alan epiteloid tip MPM sunulmaktadır. MPM'ye özgü herhangi bir semptom veya görüntüleme bulgusu olmasa da tekrarlayan pnömotoraks atağı geçiren yaşlı hastalar asbest maruziyeti açısından sorgulanmalı ve ayırıcı tanıda MPM akılda tutulmalıdır.
Malignant pleural mesothelioma (MPM) is a rare and aggressive tumor that leads to approximately 20,000 deaths per year. The most common symptoms are chest pain, shortness of breath, cough and weight loss. Radiologic studies usually reveal pleural thickening and pleural effusion, although the disease can also rarely present with spontaneous pneumothorax or hydropneumothorax. We present here a case of a 57-year-old male diagnosed with occult epithelioid type MPM based on video thoracoscopic (VATS) exploration and biopsy who experienced recurrent pneumothorax attacks and prolonged air leakage. Although there are few symptoms or imaging findings specific to MPM, elderly patients with recurrent pneumothorax attacks should be questioned for asbestos exposure, and MPM should be kept in mind in the differential diagnosis.

13.
Konjenital Pulmoner Havayolu Malformasyonu Zemininde Gelişen Mezenkimal Tümör Ol-gusu
A Case of Mesenchymal Tumor Developing on the Background of Congenital Pulmonary Airway Malformation
Tarık Kılıç, Şehmus Işık, Hadice Selimoğlu Şen
doi: 10.5505/respircase.2024.24482  Sayfalar 58 - 61
Konjenital pulmoner havayolu malformasyonu nadir görülen ve akciğerin gelişimsel bir anomalisidir. Stocker tarafından sınıflandırılmış olup beş tipe ayrılmıştır. Genellikle, prenatal rutin ultrasonografi sayesinde tanı bu dönemde konur. Ancak bazı olgular asemptomatik seyrettiği için ileri yaşa kadar tanı almayabilir. Klinik olarak, nefes darlığı, siyanoz ve yenidoğan döneminde respiratuar distress ile prezente olabilir. İleri yaşta tekrarlayan enfeksiyonların nedeni olabilir. Malign transformasyon literatürde tanımlanmış bir antitedir. Olgumuz hem ileri yaşta tanı almış olması hem de mezenkimal tümör gelişimi nedeniyle literatüre katkı sağlamak için sunuldu.
Congenital pulmonary airway malformations are rare developmental lung anomalies, five types of which have been classified by Stocker. The condition is generally diagnosed prenatally during routine prenatal ultrasonography, however, some cases are asymptomatic and so may not be diagnosed until later in life. Clinically, the condition can present in newborns with shortness of breath, cyanosis and respiratory distress, and may lead to recurrent infections in later ages, and malignant transformations have been defined in literature. Here, we present a case that may be of interest to literature not only due to the diagnosis later in life, but also due to the development of a mesenchymal tumor in the background.

14.
Situs Ambigous’lu Primer Siliyer Diskinezi Olgusu
A Case of Primary Ciliary Dyskinesia Syndrome with Situs Ambiguous
Deniz Bilici, Coşkun Doğan, Elif Yilmaz Gulec, Hatice İrem Uzun
doi: 10.5505/respircase.2024.89106  Sayfalar 62 - 66
Primer siliyer diskinezi (PSD) nadir görülen, otozomal resesif geçişli, siliyer fonksiyon bozukluğu sonucu gelişen, etkilenen sisteme göre değişen klinik bulgular ile karşımıza çıkan bir hastalıktır. PSD ile birlikte situs anomalileri sık görülür. Olguların yaklaşık yarısı situs inversus totalis ile birlikte iken, nadir görülen bir situs anomalisi olan situs ambiguousun eşlik etmesi az rastlanılan bir durumdur. Nadir görülmesi sebebi ile situs ambiguouslu PSD olgusunu paylaşıyoruz.
Primary ciliary dyskinesia (PCD) is a rare autosomal recessive disease that develops as a result of ciliary dysfunction, and that presents with clinical findings that may vary depending on the affected system. Situs anomalies are common with PCD. Although approximately half of all cases are associated with situs inversus totalis, they may rarely be associated with situs ambiguous, which is a rare situs anomaly. We share this case of PCD with situs ambiguous due to its rarity.

LookUs & Online Makale