e-ISSN 2147-2475
Cilt : 4 Sayı : 3 Yıl : 2024

Hızlı Arama




RESPIRATORY CASE REPORTS - Respir Case Rep: 4 (3)
Cilt: 4  Sayı: 3 - Ekim 2015
OLGU SUNUMU
1.
Endobronşiyal Granüler Hücreli Tümör
Endobronchial Granular Cell Tumor
Gülbanu Horzum Ekinci, Sinem Güngör, Ayşe Ersev, Esen Akkaya, Osman Hacıömeroğlu, Adnan Yılmaz
doi: 10.5505/respircase.2015.98704  Sayfalar 143 - 146
Pulmoner granüler hücreli tümörler, literatürde yayınlanmış yaklaşık 100 olgu ile nadir lezyonlardır. Bir pulmoner granüler hücreli tümör olgusunu sunuyoruz. Yirmi bir yaşında kadın hasta uzun süredir devam eden kronik öksürük yakınması ile hastanemize başvurdu. Bilgisayarlı toraks tomografisi sağ alt lobda infiltrasyon gösteriyordu. Fiberoptik bronkoskopide sağ alt lob girişinde infiltrasyon saptandı. Bronkoskopik biyopsi ile granüler hücreli tümör tanısı elde edildi. Hastaya sağ alt lobektomi yapıldı. Ameliyattan 42 ay sonra yapılan kontrolde rekürrens yoktu.
Pulmonary granular cell tumors are rare lesions, with approximately 100 reported cases in the literature. We present a case of pulmonary granular cell tumor. A 21-year-old female was admitted to our hospital with a long history of chronic coughing. The computed tomography scan of the thorax showed an infiltrate in the anterior segment of the right lower lobe. The flexible bronchoscopy revealed infiltration at the entrance of the right lower lobe bronchus. The bronchoscopic biopsy revealed the diagnosis of granular cell tumor. She under-went a right lower lobectomy. Forty-two months after surgery, the patient remains disease-free and there has been no recurrence of the tumor.

2.
İNTERAKTİF OLGU SUNUMU: Akciğer Adenokarsinomunun Kolona Beklenmeyen Metastazı
INTERACTIVE CASE REPORT: Unexpected Colon metastasis of Lung Adenocarcinoma
Nalan Ogan, Sümeyye Alparslan Bekir, Mehmet Çoban, Tevfik Kaplan, Ömür Ataoğlu, Meral Gülhan
doi: 10.5505/respircase.2015.50479  Sayfalar 147 - 150
Akciğer kanseri, dünyada kanser ölümleri arasında ilk sıralardadır ve tanı anında hastaların yaklaşık %50’ sinde uzak metastaz saptanır. Primeri akciğer kaynaklı semptomatik kolon metastazı ise çok nadirdir. İmmünohistokimyasal boyama akciğer kanserinin ayırıcı tanısında değerlidir. Akciğer adenokarsinomlarında genellikle sitokeratin-7(CK-7) pozitif, sitokeratin-20 (CK-20) negatif, bunun tam tersi kolorektal adenokanserlerin akciğer metastazında ise CK-7 negatif, CK-20 pozitiftir. Gastrointestinal tutulumu olan akciğer karsinomunun prognozu kötüdür ve ortalama 4-8 haftalık sağkalım süresi mevcuttur. Akciğer kanserli bir hastada kolonda tümör saptandığında bunun ikinci primer tümör olma olasılığı durumunun metastazdan ayırımı hastaların tedavi yaklaşımında önem taşır.
Lung cancer is one of the most common causes of cancer deaths worldwide and at diagnosis approximately 50% of the patients have distant metastases. However, symptomatic colon metastasis of primary lung adenocarcinoma is very rare. Immunohistochemical staining is valuable in the differential diagnosis of lung cancer. Lung adenocarcinomas are generally positive for cytokeratin-7 (CK-7) staining and negative for cytokeratin-20 (CK-20) staining. On the other hand, lung metastases of colorectal adenocarcinomas are generally negative for CK-7 staining and positive for CK-20 staining. The prognosis of lung cancer patients with gastrointestinal involvement is poor and the average survival time is from four to eight weeks. The differential diagnosis of colorectal tumors as primary or metastasis, in patients with lung cancer, is important in terms of treatment strategy.

3.
D Vitamini ve Yorgunluk; Bir Tüberküloz Olgusunda
Vitamin D and Fatigue; in a Case with Tuberculosis
Buket Mermit Çilingir
doi: 10.5505/respircase.2015.63644  Sayfalar 151 - 155
D vitamini aktif metabolitlerine güneş ışığı ile dönüşür. D vitamini serum düzeyinin azaldığı durumlarda çeşitli hastalıklar ortaya çıkabilir. Tüberküloz ile güneş ışığı arasındaki ilişki yüzyıllardır fark edilmiştir ve tüberkülozda kullanılan ilk tedavi yöntemi olmuştur. D vitamini eksikliğinde yorgunluk genellikle ilk şikâyettir. Tüberküloz tanısı ile antitüberküloz tedavi başlanan ancak yorgunluk şikâyeti devam eden hastamızda D vitamini eksikliği tesbit edildi. Yorgunluk Şiddet Skalası, D vitamini tedavisi öncesi ve sonrası hesaplandı ve tedavi sonrası yorgunluk şiddetinin azaldığı görüldü. Hastalar ve hekimler tarafından genellikle gözardı edilen yorgunluk semptomunun ölçülmesinin tedaviye cevabının değerlendirilmesine katkı sağlayacağına inanıyoruz.
Vitamin D is converted into its active metabolites by sunlight. Several illnesses may occur when the serum level of Vitamin D is decreased. The association between tuberculosis and sunlight has been known for hundreds of years, and sunlight was the first method used for the treatment of tuberculosis. Fatigue is often an early complaint of Vitamin D deficiency. We found Vitamin D deficiency in one patient who was initiated on an anti-tuberculosis treatment following a diagnosis of tuberculosis on her persistent complaint of fatigue. The Severity of Fatigue Scale was used to evaluate pre- and post-treatment fatigue scores for Vitamin D therapy, indicating an improvement in the severity of fatigue following the treatment. We believe that the assessment of fatigue, which is usually underestimated by patients and healthcare professionals a like, is probably due to the lack of any attempt to measure it, but would contribute to the evaluation of the treatment response.

4.
Su Çiçeği Pnömonisine Bağlı Solunum Yetmezliği Olgusu
A Case of Respiratory Failure due to Smallpox Pneumonia
Fatmanur Çelik Başaran, Nimet Aksel, Mine Gayaf, Ayşe Özsöz, Dursun Tatar
doi: 10.5505/respircase.2015.52386  Sayfalar 156 - 159
Suçiçeği pnömonisi bu hastalığın seyri sırasında görülebilen nadir bir durumdur. Burada suçiçeği pnömonisi sonrası mekanik ventilasyon gerektiren ciddi bir solunum yetmezliği gelişmiş bir olguyu sunmaya çalıştık. Otuz bir yaşında kadın hasta, hastanemizin acil servisine öksürük, apne, takipne ve yaygın papüloveziküler döküntü bulgularıyla başvurdu. Radyolojik incelemelerde bilateral nodüler dolgunluk izlendi. Hikayesinde suçiçeği geçiren bebeği ile teması olduğunu anlattı. Klinik ve laboratuvar bulguları ile hastaya suçiçeği pnömonisi tanısı kondu. Hasta yatırılarak asiklovir 4 gr/gün tedavisi başlandı. Yatışının 2. gününde ciddi dispne ve siyanoz bulguları gelişmesi üzerine entübe edilerek yoğun bakım ünitesine alındı. Mekanik ventilasyon ile 48 saat tedavi sonrası hasta kendini ekstübe etti. Asiklovir tedavisi ile 15 gün sonra belirgin klinik ve radyolojik düzelme sağlandı. Suçiçeği hastalarında görülen pnömoni, gelişebilecek hipoksemi ve solunum yetmezliğine bağlı ölüm ihtimaline karşı yakından takip edilmelidir.
Smallpox pneumonia is a rare complication of the smallpox infection. We present our case of required mechanical ventilation related to smallpox pneumonia in association with respiration failure. A 31-year-old female applied to our emergency department due to cough, tachypnea, and a common papulovesicular skin rash as her radiological investigations bilateral nodular pulmonary infiltrates were diagnosed. She had a contact history, with her baby experiencing the smallpox disease. According to clinical and laboratory findings the case was diagnosed as smallpox pneumonia. Acyclovir 4 gr/day p.o. antiviral management was initiated. At the second day severe dyspnea and cyanoses occurred and patient transferred to intensive care unit after intubation. After 48 hours with mechanical ventilation the patient extubated herself. After 15 days of acyclovir treatment a remarkable clinical and radiological recovery was observed. During smallpox disease symptoms of pneumonia and also possible hypoxemia must be closely monitored in order to prevent mortality due to respiratory failure.

5.
İki Olgu Nedeniyle Lipoid Pnömoni
Lipoid Pneumonia for Two Cases
Songül Özyurt, Mevlüt Karataş, Aziz Gümüş, Halit Çınarka, Ayşe Ertürk, Servet Kayhan, Ünal Şahin
doi: 10.5505/respircase.2015.93446  Sayfalar 160 - 164
Lipoid pnömoniler pnömoninin nadir bir formudur. Eksojen ve endojen olmak üzere iki tipi vardır. Eksojen formu genellikle yağlı maddelerin (hayvansal, bitkisel ya da mineral yağlar) kaza ile aspirasyonu sonucu meydana gelir. Özellikle yaşlı hastalarda yağlı burun damlaları, laksatif amaçlı hint yağı gibi maddelerin kullanılması en sık sebeplerdir. Hidrokarbonlar ve hidrojen içeren bileşiklerdir. En yaygın örneği olan petrol; parafin, olefin, aromatikler ve asetilen serisinden oluşan bileşimidir. Petrol ürünlerinde bulunan yüksek viskoziteli hidrokarbonların aspirasyonuna bağlı lipoid pnömoni gelişebilir. Ayrıca hidrokarbon bileşiklerinin kaza sonucu aspirasyonu ateş yiyenlerin pnömonisi gibi akut bir hastalığa neden olabilir. Hidrokarbon bileşiklerinin özellikle ev içinde su, meyve suyu veya gazlı içecek şişesi gibi farklı ambalajlarda saklanması çocukların bu maddeyi yanlışlıkla içmesini kolaylaştıran faktörlerdir. Spesifik klinik ve radyolojik bulgularının olmaması nedeniyle güçlü şüphe yoksa ve anamnezde bilgi elde edilememişse tanıda zorluklara yol açabilir. Daha çok çocukluk çağının ciddi zehirlenmeleri arasında olmasına rağmen burada erişkin yaşta tanı koyduğumuz iki lipoid pnömoni olgusunu sunuyoruz.
Lipoid pneumonia is a rare form of pneumonia. There are two types; exogenous and endogenous. The exogenous form often occurs due to accidental aspiration of fatty substances (such as; animal, vegetable or mineral fats). For elderly patients inparticular, the most common causes are oily nose drops and the use of oily substances for laxatives, such as castor oil. They are compounds containing hydrocarbons and hydrogen. The most common example is the oil found in paraffin, olefins, aromatics and the the acetylene series. Aspiration of high viscosity petroleum hydrocarbons may cause lipoid pneumonia. The accidental aspiration of hydrocarbon compounds can also cause acute illnesses such as fire eaters' pneumonia. In particular, the storing of hydrocarbon compounds in inappropriate packaging in the home, such as water, fruit juice or carbonated beverage bottles, are important factors facilitating the accidental drinking of these compounds by children. Since it does not have any specific clinic and radiological finding, it may be difficult to diagnose it, unless there is strong suspicion, or data is derived from anamnesis. Though a more common form of serious poisoning in childhood, in this study we, present two cases of lipoid pneumonia, diagnosed in adults.

6.
İNTERAKTİF OLGU SUNUMU: Yedi Olgu Nedeniyle Hipersensitivite Pnömonisi
INTERACTIVE CASE REPORT: Hypersensitivity Pneumonitis: Report of Seven Cases
Fatma Demirci Üçsular, Ceyda Anar, Enver Yalnız, Zekiye Aydoğdu
doi: 10.5505/respircase.2015.58076  Sayfalar 165 - 170
Hipersensitivite pnömonisi (HP) hayvansal ya da bitkisel kaynaklı organik tozların ve bazı kimyasal ajanların yaygın ve tekrarlayan inhalasyonları sonucu oluşan, immünolojik aracılıklı gelişen, interstisyel ya da parankimal dokuları etkileyen, akut alevlenmelerle seyreden, kronik inflamatuvar bir hastalıktır. Nadir görülmektedir ve farklı klinik semptomlar verebilmesi nedeniyle çoğu kez gözden kaçabilmektedir. Tanıda en önemli nokta HP düşünmek ve buna yönelik maruziyeti hem çevresel hem de mesleksel olarak ayrıntılı sorgulamaktır. Biz de polikliniğimize değişik ön tanılarla başvuran ve yapılan incelemeler sonucu HP tanısı konularak tedavi başlanan ve takibe alınan, yaş ortalaması 32 olan üç kadın, dört erkek 7 HP olgusunu literatür eşliğinde sunduk.
Hypersensitivity pneumonitis is a chronic inflammatory disease that represents one possible response of the interstitial and paranchimal tissue to the intensive and repeated inhalation of antigenic substances. It was rarely seen and overlooked many times because of the different clinical symptoms. The most important point in the diagnosis is to consider HP and to profoundly question the environmental and occupational exposure. We present three women, four men (mean age 32) 7 HP cases who applied to our clinic with different pre-diagnosis and were diagnosed with HP, as a result of the examinations, and started treatment, receiving follow-up in the light of the literature.

7.
İNTERAKTİF OLGU SUNUMU: Psoriyazis Benzeri Deri Tutulumu Yapan Sarkoidoz Olgusu
INTERACTIVE CASE REPORT: A Case of Sarcoidosis with Psoriasis like Skin Involvement
Neslihan Özçelik, Yılmaz Bülbül, Savaş Özsu, Ümit Çobanoğlu
doi: 10.5505/respircase.2015.19970  Sayfalar 171 - 174
Sarkoidoz, non-kazeifiye epiteloid granülomlarla seyreden ve etyolojisi bilinmeyen multisistemik bir hastalıktır. Deri tutulumu hastaların % 9-37 kada-rında ve hastalığın herhangi bir evresinde karşımıza çıkabilmektedir. Sarkoidozda en sık makülopapüler kutanöz lezyonlar görülmekle birlikte, nadiren diğer formlarda deri lezyonları da izlenebilmektedir. Bu-rada, sarkoidoz tanısı ile izlenen bir hastada ortaya çıkan psoriyazis benzeri deri lezyonları nedeniyle olgu literatür eşliğinde sunulmuştur.
Sarcoidosis, is a multisystem disease with unknown etiology and non-caseating epithelioid granulomas and fibrosis. Skin involvement occurs up to 9-37% of patients and may present at any stage of the disease. The most common maculopapular cutaneous lesions is experienced in sarcoidosis and although rarely also monitored in other forms of skin lesions. In this study, a patient diagnosed with sarcoidosis with psoriasis-like skin lesions has been discussed.

8.
İNTERAKTİF OLGU SUNUMU: Churg-Strauss Sendromu
INTERACTIVE CASE REPORT: Churg-Strauss Syndrome
Nurhan Sarıoğlu, Gülen Demirpolat, Fuat Erel, Mehmet Köse, Bahar Yanık
doi: 10.5505/respircase.2015.84856  Sayfalar 175 - 179
Churg-Straus sendromu (CSS); astım, eozinofili ve ekstravasküler eozinofilik granülomlar ile seyreden, nadir bir sistemik vaskülittir. Her yaşta görülebilmekle birlikte en sık 38-50 yaş aralığında görülür. Bu yazıda ileri yaşta görülen bir CSS olgusu sunulmuştur. Yetmiş yedi yaşında erkek hasta, pnömoni tanısıyla başka bir merkezde üç haftalık nonspesifik antibiyoterapiye yanıt alınamaması üzerine hastanemize gönderilmişti. Dört yıldır astım tanısıyla izlenmekte, üç aydır nefes darlığında artış, iki kez astım ve pnömoni tanısıyla hastanede yatışı mevcuttu. PA Akciğer grafisinde dört ay önceki grafilerle karşılaştırıldığında yer değiştiren konsolidasyon alanları izlendi. Toraks bilgisayarlı tomografide (BT) her iki akciğerde yamalı infiltrasyon alanları görüldü. Bronkoalveoler lavajda eozinofili saptandı. Elektromiyografide mononöritis multipleks, paranazal sinüs BT de kronik sinüzit bulguları izlendi. Amerikan Romatoloji Derneği ölçütleri ile CSS tanısı konuldu. Steroid tedavi ile klinik, radyoloji ve laboratuvar bulgularında iyileşme gözlendi.
Churg-Strauss syndrome (CSS) is a rare systemic vasculitis, characterized by asthma, eosinophilia and extravascular granulomas. It can affect anyone at any age; however, it is most commonly seen in patients aged between 38 and 50. In this paper, we report a case of CSS presenting in advanced age. A 77-year-old male patient was referred our hospital because his pneumonia had not responded to treatment for three weeks. He had history of asthma for four years and his breathlessness was aggravated in the previous three months. He was twice hospitalized with asthma and pneumonia. Migratory consolidations were seen on the chest x-ray when compared with the previous four months graphics. Patchy consolidation areas were seen on the thorax-computed tomography (CT). Eosinophilia was detected in bronchoalveolar lavage. Chronic sinusitis was seen on a paranasal CT and mononeuritis multiplex was detected using electromyography. The patient was diagnosed as CSS according to the criteria of the American Rheumatology Committee. Clinical, radiological and laboratory findings were significantly recovered with corticosteroid treatment.

9.
İNTERAKTİF OLGU SUNUMU: Diffüz İntersitisyel Akciğer Hastalığı Tetkiki Sırasında Rastlantısal Saptanan Karsinoid Tümörlet Olgusu
INTERACTIVE CASE REPORT: Carcinoid Tumorlet that is Randomly Determined at the Examination of Diffuse Interstitial Lung Disease Case
Renginar Mutlucan, Ebru Çakır Edis, Osman Nuri Hatipoğlu, Yekta Altemur Karamustafaoğlu, Fazlı Yanık, Cemile Korucuoğlu
doi: 10.5505/respircase.2015.51422  Sayfalar 180 - 183
Bronşiyal karsinoid tümör ve tümörletler, akciğerin nöroendokrin kökenli tümörleridir ve oldukça nadir görülürler. Diffüz idiyopatik nöroendokrin hücreli hiperplazi, tümörlet ve karsinoid tümörler benzer olup; biribirlerinin öncüsü ya da birlikte görülen antiteler olabilirler. Diffüz idiyopatik nöroendokrin hücreli hiperplazide progresif fibrozis görülebilmesiyle birlikte bu durum kliniğe interstisyel akciğer hastalığı olarak yansıyabilir. Bu yazıda, diffüz intersitisyel akciğer hastalığı açısından tetkik edilen 55 yaşındaki bayan hastada radyolojik olarak görülmeyen, bronkoskopide rastlantısal saptanan karsinoid tümör-tümörlet olgusu sunulmuştur. Diffüz intersitisyel akciğer hastalığı kliniği ile gelen hastalarda bu görünümün diffüz idiyopatik nöroendokrin hücreli hiperplaziye eşlik eden tümörlet-karsinoid birlikteliği olabileceğini ve bu olgularda bronkoskopinin tanısal olabileceğini vurgulamak istedik.
Cases of bronchial carcinoid tumors and tumorlets are lung neuroendocrine-based tumors are rarely seen. Diffuse idiopathic neuroendocrin cell hyperplasia, tumorlet and carcinoid tumors are similar to each other. It is also not clear which one initiates the other, despite the fact that we could see both these entities together. Since diffuse idiopathic neuroendocrin cell hyperplasia can be seen as progressive fibrosis, this case can be evaluated as interstitial lung disease. In this article, a diffuse interstitial lung disease examination for a 55-year-old woman showed us no result radiologically but in bronchoscopy, a randomly determined carcinoid tumor-tumorlet case was presented. Patients that have diffused interstitial lung disease findings may have both diffuse idiopathic neuroendocrin cell hyperplasia and carcinoid tumorlet. We want to point out that in these cases bronchoscopy can diagnose the disease more accurately.

10.
Yabancı Cisim Aspirasyonu Hekimi Yanıltır mı? Erişkinde Üç Farklı Yabancı Cisim Aspirasyonu Olgusu
Does Foreign Body Aspiration Mislead the Doctor? Three Different Case Presentati-ons of Foreign Body Aspiration in Adults
Sinem Nedime Sökücü, Cengiz Özdemir, Nihal Geniş, Tayfun Elibol, Levent Dalar, Levent Karasulu
doi: 10.5505/respircase.2015.83792  Sayfalar 184 - 190
Yabancı cisim aspirasyonları erişkinlerde nadir olmakla birlikte çoğunlukla farklı klinik bulgular ile ortaya çıkabilirler. Öksürük, wheezing, stridor ve hemoptizi esas başvuru semptomları olsa da geç başvuran olgular diğer klinik durumları da taklit edebilirler. Bu durum tanıda güçlük yaratarak tedavinin gecikmesine yol açar. Radyolojik araştırmalar yabancı cismin saptanmasında yardımcı olabilir ancak tanının dışlanması amacıyla kullanılmamalıdır. Rijid bronkoskopi, bu olguların hem tanısında hem de tedavisinde kullanılabilir. Bu yazıda, farklı klinik tablolarla başvuran üç değişik yabancı cisim aspirasyonu olgusu literatür eşliğinde sunuldu.
Although foreign body aspiration is not common in adults, they usually present with different clinical signs and symptoms. Although cough, wheeze, stridor, or hemoptysis is the presenting symptoms, it can mimic other clinical entities in late presentations. This causes problematic and late diagnosis. Radiological investigations may help to confirm aspiration but should not be used to exclude it. Rigid bronchoscopy can be applied for both diagnosis and treatment in these cases. Three cases of foreign body aspiration with different clinics are presented in light of literature.

11.
Plevral Lipom: Olgu Sunumu
Pleural Lipoma: a Case Report
Cahit Kafadar, Ersin Öztürk, Kemal Kara, Muzaffer Sağlam, Süleyman Tutar
doi: 10.5505/respircase.2015.69885  Sayfalar 191 - 194
Lipom, yağ dokusundan ve nadiren fibröz stromadan oluşan, yetişkinlerde sık görülen, benign bir yumuşak doku tümörüdür. İntratorasik yerleşim, özellikle de parietal plevrada nadir görülür. Tanı anında hastaların çoğu semptomatik olmadığından, sıklıkla başka endikasyonlar için çekilen akciğer grafilerinde insidental olarak saptanır. Bilgisayarlı tomografi (BT) ve manyetik rezonans görüntüleme (MRG) ile lipom tanısı koymak mümkündür. Lipomlar yağ atenüasyonunda lezyonlar olduğundan BT’de dansite ölçümleri ile tanınırlar ve MRG lezyonların ileri değerlendirmesi için faydalı olabilir. Bir plevral lipom olgusunu literatür eşliğinde sunuyoruz.
In adults, lipoma is a common benign tumor of soft tissues, composed of adipose tissue and occasionally fibrous stroma. An intrathoracic location, particularly in the parietal pleura, is rare. Since most of the patients have no symptoms at the time of diagnosis, it is usually diagnosed incidentally with pulmonary radiography for other indications. It is possible to make a diagnosis of lipoma by computed tomography (CT) and magnetic resonance imaging (MRI). Since lipomas have fat attenuation, diagnosis with CT is made with density measurements and MRI may also be useful for further characterization of these lesions. We report radiological findings of a pleural lipoma case with the review of the literature.

12.
İNTERAKTİF OLGU SUNUMU: Olgular Eşliğinde Tedaviye Dirençli Bronkospazmın Ayırt Edici Tanısında Mounier-Kuhn Sendromu
INTERACTIVE CASE REPORT: Mounier- Kuhn Syndrome Accompanied by Cases: A Distinguishing Diagnosis of Treatment Resistant Bronchospasm
Ayşe Baççıoğlu, Eylem Yıldırım, Füsun Kalpaklıoğlu, Yasemin Karadeniz Bilgili
doi: 10.5505/respircase.2015.43265  Sayfalar 195 - 199
Mounier-Kuhn Sendromu (MKS), trakea ve bronşların genişlemesi, tekrarlayan solunum yolu enfeksiyonları ve bronşektazi ile karakterizedir. Burada MKS saptanan iki olgu nadir görülmesi nedeniyle sunuldu. Olguların ortak özellikleri yıllardır zor astım/KOAH tanılarıyla takip edilmeleri, radyolojik incelemelerinde bronşektazi varlığı ve bronş sekresyonlarında nadir görülen bakterilerin üremesiydi. Birinci olgu 43 ve ikinci olgu 63 yaşında kadın olup toraks radyolojisinde trakea ve ana bronş çaplarının ileri derecede geniş olması ile tanı aldılar. Tedavi olarak birinci olguda trakeaya stent konuldu ve semptomları düzelmekle beraber her seferinde stent yerinden çıkıp hemoptiziye yol açınca vazgeçildi. İkinci olguda ise hipoksemisi olmamasına rağmen polistemisi vardı. Her iki olguya tedavi olarak bronkodilatör, mukolitik ve enfeksiyon kontrolü için proflaktik antibiyoterapi ve aşılarla immünizasyon uygulandı. Sonuç olarak MKS, tedaviye dirençli bronkospazmda ayırt edici tanı olarak akla getirilmelidir.
Mounier-Kuhn syndrome (MKS) is a syndrome characterized by the expansion of the trachea-bronchus, recurrent respiratory tract infections, and bronchiectasis. Herein, two cases were presented with MKS, as a rare disease. For years, cases had been followed up as asthma/chronic-obstructive-pulmonary-disease. In the radiological examinations of cases, there were bronchiectasic areas, and the growth of rare bacteria in bronchial secretions. The two women were diagnosed as MKS when they were 43 and 63-yrs-old respectively, with severe enlargement of the tracheal and main bronchus diameter in the thoracic radiology. A tracheal stent was placed in case-1, and although her symptoms were relieved, we stopped trying the procedure because of the recurrent displacement of the stent caused by hemoptysis. Case-2 had polycythemia with no hypoxemia. Both cases were given supportive therapy including bronchodilator, mucolytic, prophylactic antibiotic to control infection and vaccine immunization. As a result MKS should be kept in mind in the distinctive diagnosis of treatment resistant bronchospasm.

13.
Scimitar Sendromu: Olgu Sunumu
Scimitar Syndrome: A Case Report
Emine Aksoy, Dilem Anıl Tokyay, Fatma Tokgöz Akyıl, Ayşe İrem Kılıç, Tülin Sevim
doi: 10.5505/respircase.2015.58070  Sayfalar 200 - 203
Scimitar sendromu veya pulmoner venolober sendrom, nadir görülen bir konjenital venöz dönüş anomalisidir. Kırk yedi yaşında kadın hasta, göğüs ağrısı ve eforla gelişen nefes darlığı şikâyeti ile başvurdu. Fizik muayenesi ve laboratuvar bulguları normaldi. Postero-anterior akciğer grafisinde sağ akciğer alt alanda sağ kalp kenarı boyunca nonhomojen opasite artışı, sağ akciğerde volüm kaybı, kalp gölgesinin sağa doğru yer değiştirdiği izlendi. Ekokardiyografide sistolik pulmoner arter basıncı 55 mmHg ölçüldü. Fiberoptik bronkoskopide sağ bronşial sistemde ara bronşun olmadığı görüldü. Manyetik rezonans anjiografide, Scimitar sendromu ile uyumlu olarak sağ pulmoner venlerin subdiafragmatik mesafede inferior vena kavaya drene olduğu izlendi. Anormal pulmoner venöz dönüş, sağ akciğer hipoplazisi, ara bronş anomalisi ve pulmoner hipertansiyon ile Scimitar sendromu tanısı konulan olgumuz literatürler eşliğinde sunuldu.
Scimitar syndrome or pulmonary venolabar syndrome is a rare congenital anomalous pulmonary venous return. A 47-year-old woman presented at our clinic with chest pain and shortness of breath during exertion. The physical examination and laboratory findings were normal. The chest radiograph demonstra-ted non-homogeneous increased opacity along the right cardiac border, and volume loss of the right lung with cardiac silhouette displacement, to the right. Echocardiography pulmonary artery systolic pressure was measured as 55 mmHg. Fiberoptic bronchoscopy revealed the intermediate bronchus was absent. On magnetic resonance angiography, it was observed that the right pulmonary veins drained into the inferior vena cava at a subdiaphragmatic level, consistent with Scimitar Syndrome. The case, diagnosed as Scimitar syndrome, is presented in the light of the literature.

14.
Aynı Lobda Saptanan Multipl Primer Akciğer Tümörleri
Multiple Primary Lung Carcinomas in the Same Lobe
Mustafa Akyıl, Mustafa Vayvada, Elçin Ersöz, Ayçim Şen, Çağatay Tezel
doi: 10.5505/respircase.2015.03371  Sayfalar 204 - 207
Multipl primer akciğer kanserleri; nadir görülmelerine rağmen, metastatik akciğer kanserleri ile karşılaştırıldıklarında, tedavi şeması ve prognozu açısından farklılık gösterecekleri için tanı almaları oldukça önemlidir. Burada, merkezimizde tanı konan, aynı lobda ve farklı histopatolojik tipte senkron tümörleri olan 64 yaşında bir olgu sunulmuştur. Radyolojik çalışmalarda, sol üst lob içerisinde yüksek yoğunluklu fludeoksiglukoz tutulumu olan farklı boyutlarda iki alan saptanmıştır. Hastamıza sol üst lobektomi uygulanmıştır. Histopatolojik çalışmalar göstermiştir ki; belirtilen lezyonlardan biri adenokarsinom, diğeri ise orta derecede diferansiye skuamoz hücreli karsinom yapısındadır.
Multiple primary lung cancers are unusual but important to identify, since the therapy protocol and the prognosis will be different when compare with metastatic tumors. We present the case of a 64-year-old man with synchronous lung tumors of different histopathological patterns in the same lobe. Radiological investigation revealed two areas of high-intensity fludeoxyglucose uptake of varying size within the left upper lobe. He underwent left upper lobectomy. Histological analysis confirmed these lesions as adenocarcinoma and moderately differentiated squamous cell carcinoma.

15.
Göğüs Cerrahlarının Çok Aşina Olmadıkları Bir Olgu: Çocuk Hastada Künt Göğüs Travmasına Bağlı Bronş Rüptürü
An Unusual Case for Thoracic Surgeons: Bronchial Rupture in a Child due to Blunt Chest Trauma
Serda Kanbur, Serdar Evman, Onursal Varlıklı
doi: 10.5505/respircase.2015.29494  Sayfalar 208 - 211
Künt göğüs travması sonrasında oluşan trakeobronşiyal rüptür, nadiren ortaya çıkan ancak hayati tehdit edici olup, özellikle pediyatrik hasta grubunda göğüs kafesinin ve diğer anatomik yapıların erişkinlere göre daha esnek olması sebebiyle tüm travmatik enerjinin iletimine bağlı olarak ortaya çıkan bir yaralanmadır. Bu yazımızda, künt göğüs travması sonrasında pnömotoraks gelişen, tüp torakostomiye rağmen durumu kötüleşen ve acil torakotomi sırasında sağ ana bronş rüptürü tanısı konulup izole uç uca bronşiyal anastomoz uygulanan 8 yaşında bir olgu sunulmaktadır. Sağ akciğerin tamamı korunarak sağ ana bronştaki rüptürü tamir edilen ve postoperatif 10. günde taburcu olan hasta son 32 aydır şikâyetsiz şekilde takip edilmektedir. Pediyatrik yaş grubunda ortaya çıkabilecek bu nadir göğüs cerrahisi olgusu, tanı zorluğu ve cerrahi tedavi seçenekleri yönünden literatür eşliğinde tartışılmıştır.
Tracheobronchial rupture is a rare but life-threatening injury encountered after blunt chest traumas. It is especially seen in pediatric patients because of the complete conduction of traumatic kinetic energy and the direct exposure to the airway, due to the increased elasticity of the chest wall and other anatomical structures. We report the case of an eight-year-old boy, who presented with right-sided pneumothorax, following blunt chest trauma. He deteriorated despite a thoracic drain and, during the emergency thoracotomy was finally diagnosed with a main bronchial rupture, and was treated with isolated end-to-end bronchial anastomosis. The repair of right main bronchial rupture was performed with complete preservation of the right lung; the boy was discharged from the hospital on postoperative day 10, and was followed up asymptomatically for the following 32 months. This rare thoracic surgery case of pediatric patients is discussed in light of recent literature for diagnosis and surgical management.

16.
Ektopik Tiroid Nedeniyle Nöropatik Sırt Ağrısı
Neuropathic Back Pain Caused by Ectopic Thyroid
Cansel Atinkaya Ozturk, Mustafa Vayvada, Murat Kavas, Volkan Baysungur, Irfan Yalçınkaya
doi: 10.5505/respircase.2015.21939  Sayfalar 212 - 214
Posterior mediasten, ektopik guatr için atipik bir lokalizasyondur. Mediastinal guatr görülme sıklığı tiroid tümörleri arasında %0,16 ila %3,3 arasındadır. Semptomlar tümör boyutu ve çevre dokularla olan bağlantılarına göre değişmektedir. Ektopik tiroide bağlı nöropatik ağrı son derece nadir bir bulgudur. Burada, 42 yaşında, sırtında nöropatik ağrı şikâyeti olan bir hastayı sunuyoruz. Toraks bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonansla görüntülemede düzgün sınırlı, yaklaşık 8x10 cm boyutlarında, paravertebral sulkusta, trakea ve özofagusa bası yapan kitle saptandı. Tümör ektopik tiroid olarak teşhis edildi ve torakotomi ile tamamen çıkarıldı ve postoperatif dönemde nöropatik ağrı şikâyeti gözlenmedi.
The posterior mediastinum is an atypical localization for thyroid tumors. The incidence of mediastinal goiter varies from 0.16% to 3.3% in thyroid tumors. Symptoms related to tumor size and its relationship with surrounding tissues may appear. Neuropathic pain is an extremely rare finding caused by an ectopic thyroid. We present here a 42-year-old male patient suffering from neuropathic pain in his back. Thoracic computed tomography and magnetic resonance imaging showed a smooth-bordered mass approximately 8x10 cm in size located in the paravertebral sulcus and compressing both the trachea and the esophagus. The tumor was diagnosed as ectopic thyroid and completely resected through a thoracotomy, with relief of pain postoperatively.

17.
Dev Servikal Lipom: Olgu Sunumu
Giant Cervical Lipoma: A Case Report
Muharrem Çakmak, Mehmet Nail Kandemir
doi: 10.5505/respircase.2015.49369  Sayfalar 215 - 219
Lipomlar matür yağ hücrelerinden oluşan, yumuşak, yavaş büyüyen, benign, ağrısız tümörlerdir. Tüm yaşlarda görünmekle birlikte genelde 40-60 yaş arasında görülürler. Fizik muayenede kolaylıkla saptanır ve genellikle tedavi gerektirmezler. Yağ dokusunun olduğu tüm vücut bölgelerine yerleşebilirler, ancak baş boyun bölgesinde nadirdirler. Baş, boyun bölgesi için en sık yerleşim yeri ise posterior servikal üçgendir. Grafide iyi sınırlı radyolusent bir kitle, ultrasonografide iyi sınırlı, eliptik-oval şekilli, uzun aksları cilt yüzeyine paralel, ekojenik çizgiler içeren kitle şeklindedirler. Bilgisayarlı Tomografide ise dansitometrik ölçümleri, Hounsfield Unit skalasında eksi değerlerde saptanır. Lezyondaki atenüasyonun heterojen görünüm alması liposarkoma işaret edebilir. Yüzeyel, küçük, basit lipomlar nadiren çok büyük boyutlara ulaşır. Lezyonun, dev lipom olarak sınıflandırılması için minimum 10 cm genişliğinde veya 1 kg'ın üzerinde olması gereklidir. Literatürde, boyuna lokalize dev lipom olguları nadir bildirilmiştir. Çalışmamızda servikal bölgeye lokalize dev lipomu literatür eşliğinde sunduk.
Lipomas consisting of mature fat cells are soft, slow-growing, benign, indolent tumors. Despite appearing in all age groups, lipomas are usually seen in women between 40 and 60 years of age. Lipomas are easily detected by physical examination and often do not require treatment. Lipomas can settle in all parts of the body where there is fat, but they are rare in the head and neck region. The most common location in head and neck region is the posterior cervical triangle. Lipomas are in the form well-defined radiolucent mass on plain radiography. In addition, lipomas are well circumscribed, elliptical-oval, the long axis parallel to the skin surface, contains echogenic lines on ultrasound, In computed tomography, their densitometric measurements are determined, minus the value in the Hounsfield Unit scale. Heterogeneous appearance of the lesion is a sign of liposarcoma. Superficial small, simple lipomas are rarely reach very large sizes. In the literature, the neck localized giant lipoma has only rarely been reported. In our study, presented a giant lipoma localized to the cervical region along with literature.

EDITÖRE MEKTUP
18.
Spontan Kot Fraktürü
Spontaneous Rib Fractur
Muharrem Çakmak, Mehmet Nail Kandemir
doi: 10.5505/respircase.2015.67699  Sayfalar 220 - 222
.
.

YAZAR İNDEKSI
19.
2015 Yılı Dördüncü Cilt Yazar İndeksi
Author Index

Sayfalar E1 - E2
Makale Özeti |Tam Metin PDF

HAKEM İNDEKSI
20.
Reviewer Index

Sayfa E3
Makale Özeti |Tam Metin PDF

LookUs & Online Makale